gezimiz; ben , Burak ve erdinç olarak gerçekleşti.
Haftasonu balkonumuzda otorup dost sohbeti yaparken yine motor aşkımız depreşti ve Burak'ın ' haftaya Datça'da motor festivali var' demesiyle benim gaz'ı alarak 'Hadi, gidelim 'diye atlamam bir oldu. Perşembe ve Cuma'yı izin kullanarak haftasonu ile birleştirme kararı anında alındı ve kalbimiz yine ,yeniden motor gümbürtüsüyle atmaya başladı.
Gezilerdeki değişmez görevim 'ayarlamaları yap, kalınacak ,görülecek yerlerin notlarına al, gerekli yerleri ara' durumu yine aşkla karşımda duruyordu, aldım kucakladım.
Motor festivaline katılan çoğu motorcu arkadaş çadırlarda ,Aktur'un şahane koyunda konaklıyordu ama biz Datça'da ,Uslu pansiyonda kalmayı tercih ettik. Ne isabetli karar!
biraz yorucu ve uzun yolculuğumuz başladı. Feribotla Bandırma ve ver elini şahane yollar...
Datçaya akşam üzeri ulaştık ve pansiyona yerleştik, deniz kenarında bir aile işletmesi.Müthiş manzarası ile bizi bizden aldı. O şahane anlardan biri, karşımızdaki huzur,kalbimizdeki dostluk ve motor sevdası birbirimize daha çok kenetledi bizi. Tanrı'ya şükrettik..
Ilk gün ' Neymiş bu festival 'deyip ,Datça'ya birkaç kilometre uzaktaki, çam ağaçları altında yer alan Aktur 'a ait koya gittik.Motorları park edince ilk karşılaştığımız manzara aşağıdaki motor oldu Eski Harley Davidson, bu motorun sahibi amcamız meğer az buçuk meşhurmuş ve bu entersan tasarım, sepetli motoru ile Türkiye'yi geziyor. Çadır,tulum, battaniye yok, sadece iki ağaca bağladığı hamağı ile mutlu. Biraz sohbet edip, birkaç kare fotoğraf alıp ayrılıyoruz.
Aktur koy'u , işte bu altta gördüğün manzaraya sahip. Taşlık,oldukça sakin (tabi bu dönem için),bungalow veya çadır konaklamasına izin verilen şahane bir yer ancak festival için aynı 'şahane' yorumları yapamayacağım. Maalesef organizasyon kötü,müzik kötü,her şey ticaret mantığı ile düşünülmüş,herkezin bir şeyler satmaya çalıştığı ve hiç bir esprisi olmayan bu organizasyon bir fiyasoydu bizce. Girmemiz ,biraz deniz kenarında oturmamız,ayaklarımızı ıslatmamız ve birşeyler yememiz ile burada çıkmamız 1-2 saat 'i buldu.
ve buradan kaçıyoruz;
Aşağıdaki fotoğraf yanıltmasın, kafamdaki kask asla tavsiye dilmez, hele ki uzun yollarda. Ben akıllılık yapıp bunu da yanıma almıştım ki kısa mesafelerde sıcakta biraz rahat edeyim (Burak'ın kızgın bakışları altında :))
'3 günümüz var, onları burada harcamayalım' kararı ile anında plan B' ye geçiliyor!
Bayraklı motorlarımız ile civarı keşfe başlıyoruz...Muhteşem manzaralar eşliğinde güle oynaya doğa harikası Datça ve çevresi..mest..mesut!
Kaldığımız pansiyonda ilk gece, yerleştikten sonra balkonda sakin sakin otururken bir motor sesi ile aşağıya bakıyoruz. Hava'nın kararmasına yakın Datça'ya ulaşan bir motorlu ağbimiz motorunu park ediyor ve yorulduğu her halinde belli asabi hareketleri ile eşyalarını indirip odasına taşıtıyor. Dikkatle izliyorum.Bir çantasından 2 karton dolusu sigara paketlerini görünce göz bebeklerim büyüyor, çocukları çağırıyorum :;)
ve sonraki 3 günümüz Arif ağbimizi tanımakla ve şahane bir tatil geçirmekle son buluyor. Harika insan Arif ağbi , Istanbul anadolu yakalı :) bizim gibi, tek başına yollara düşmüş. Festival'e gelme bahanesiyle. O da bizim gibi ilk gün gidip bakıyor, sevmiyor ve o da B planına geçiyor :)))
Kafalar aynı çalışıyor.
2. gün biz Datça'nın köylerini keşfe çıkıyoruz, şahane sahilleri olan köylerde durup ,şahane yemekler yiyoruz, denize giriyoruz. Mesudiye köyünde ,sahilde masamızda oturup ,mutluluğun tadına bakarken ve yemeklerimizi beklerken Arif abi aynı mekana geliyor! Kader!
hemen davet ediyoruz ve başlıyoruz sohbete! Şahane bir adam, festival'i çekiştiriyoruz ve B planlarını birleştirmeye karar veriyoruz!
Arif ağbi de motora takılı kamera var, güzel çekimler yapıyoruz. Datça'nın incisi Knidos'u tavsiye ile ve benim notlarımdan yola çıkarak keşfe gidiyoruz. Türkiye topraklarının tarih zenginliğini bilsek de gördüklerimiz karşısında dehşet'e düşüyoruz!! Afrodit heykeli bu bölgedeki en yüksek noktada yapılıyor ve kuzeyden yada güneyden gelen her gemi ilk önce onu görüp, güzelliğine vuruluyor..O güzellik her geleni,yada geçeni bu yarım adaya çağırıyor...MUTLAKA GÖR!
Arif ağbi Datçanın meşhur balıkçısına bizi yemeğe davet ediyor. Bu minik lokanta aile işletmesi ve oldukça ünlü. Istanbulda sayfa sayfa gazete ve dergilere çıkmış. Buranın özelliği denizden ne çıkarsa yemeğe dönüşüyor! Hiç bana göre değil , ama 'Denizden ,babam çıksa yerim ' felsefesi ile yaşayanlar için 'TAM YERI'. Yan fotoğrafta gördüğünüz üzere herşey yeşil :)...
Bu yemekler Erdince iyi gelmedi :)
festival bahanesiyle gelen ama festivalden zerre kadar etkilenmeyen hatta kaçan sevgili dostumuz Arif abi ve biz!
Üstte görünen şahane yer Knidos yarımadasının ucu,Gemilere yön veren fener'i. Buraya gelen her gemi,tekne bu görünen minik girişten içeriye süzülerek ,o zaman'ın limanına yanaşıyormuş!...
işte bir mucize ; amerikalı ziyaretçiler, ama ne ziyaretçi..Knidos'u bulup, yürüyerek ziyaret edecek kadar , yorumlayamamıştım..!!
sol taraftaki fotoğrafta ise Mesudiye köyünde, sahilde yediğimiz şahane yemekler. Ev yemeklerine özlem burada göze çarpıyor ;)
sevgiler
Nihal
Doğayı koru, hayvanlara saygı göster.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder