Cuma, Aralık 23, 2011

Dünya yuvarlaktır, döner..

Dünya üzerinde görme ve gezme şansı yakaladığım ülkeler...

( * kırmızılar )

daha kırmızı olması gereken ne çok var....

(dünya'nın %10 'nu görmüşüm )

:)

Pazartesi, Aralık 19, 2011

sevgi, bir parça ekmek ve su birikintisi...

Bir dost..


d-o-s-t..

seni asla terk etmeyen, seni koruyan, seni hesapsız seven, gözüne bakınca sevginin kalbine aktığı, o gözlerde riya, yalan, aldatmaca olmadığını gördüğün. Sadece bakışınla senin niyetini anlayan bunu belli eden, git desende gelen yada mesafe koyarak duran ama her an bir işaretinle aynı coşkuyla koşan..

O gözler ki senin ruhunu okşar her baktığında. Pas parlak ,zeytin taneleri..


Bu bir hikaye, yaşanmış , gerçeğin ta kendisi

Profesyonel makinamı yeni aldığım günün ertesi günü neler yapabilirim görmek için ,ilk çekim heyecanı ile evimize yakın Kandilliye yürüyüp güzel evler, boğazı çekeyim dedim. Sırtlandım çantamı, tek başıma vurdum yollara. Yürüyerek Kandilli ’ye oradan da boğaza inmekti niyetim. Oldukça sakin olan bir mahallede çekim yapacaktım, biraz tedirgindim ama fotoğraf aşkım ağır basıyordu.

Huyumdur, yolda yürürken nerde köpek yada kedi görsem , durur ,çömelir severim .Okşar konuşurum onlarla. Onlar da anlar iyi niyetimi, tehlikesiz oluşumu , kuyruğunu sallaya salaya gelirler yanıma, koklarlar elimi sonra sevdirirler doyasıya. Hayatta bana en çok mutluluk veren şeydir bu! Unuturum Dünyayı, kendimi, kafa kafaya verir o güzel gözlere bakarım, iki elimin arasına alırım o küçük suratı, göz göze dururumum sokak köpekleriyle.

Neden anlamam , insanlar uzak durur, korkar , tiksinir köpeklerden.. kendilerinin yüreği çok temizmiş gibi.. benimse bugüne değin başıma hiç kötü şey gelmemiştir onlardan yana.. içlerinde kötülük yok ki onların.. sen kötüysen.. o , o zaman kötü olur.. ah bir anlasa insanlar bunu.. ama olmuyor anlatılmıyor.. bu, ancak doğuştan olan bir durum, bunu anladım ve kabullendim.. yani bir hayvanı ya gerçekten seversin yada sevmezsin, bu, sonradan edinilen bir duygu değil..

Harika bir gündü. Güneşli, apaçık. Yolda keyifle yürürken karşıma çıkan, güzel gözlü sokak köpeğinin yanına gidip okşuyorum kafasını, burun buruna duruyoruz bir müddet. Yoluma devam ediyorum bir bakıyorum o da benimle..

Gideceğim sokakları biliyorum, çok köpek var, hatta 4 farklı alanda kendi bölgelerini asla aşmayan köpek çeteleri var, çete dediğime bakmayın ,sadece birbirlerini koruyorlar, birbirlerine ihtiyaçları var aksi halde kötü niyetli insanoğlundan nasıl korunacaklar.

Benim köpek dostum takıldı peşime, kendi bölgesini bırakmayı göze alarak geldi sevgimin peşinden.. sadece sevgimin peşinden.. işte insandan farkı ! ona bakmam ,dokunmam yetmişti, benden yemek istemedi sadece sevgimi istedi. Başına bir şey gelmesin diye birkaç kez konuşarak durması için ikna etmeye çalıştıysam da nafile.. anladım.. o benimleydi bugün.. bu durumda fotoğraflardan çok ona yoğunlaşmalıydım. Dostum, dişiydi, bu karşılaşacağı köpeklerin cinsiyetine bağlı olarak hırlaşıp hırlaşmaması açısından dikkat etmem gereken bir konuydu. İlk karşılaşma oldukça yaşlı ve sürekli yol kenarında uyuyan , 10 senedir gördüğüm bir erkek köpekti. Uzaktan gördüm onu, o da bizi, yavaşça yaklaştık, hemen diklenip birbirlerine koştular, bende aralarına , bir yandan da şşş..şşş diyerek ortalığı sakinleştirmeye ve onların dikkatini dağıtmaya çalışıyordum.. Neyse ki iki karşı cins, birbirlerine diklenmeden ayrıldılar.

Kızımı sevdim , sakinleştirdim ve yürümeye devam ettik.

Tek başımayken girmeye cesaret edemeyeceğim bazı sokaklara (çekincem insanlardan tabi ki) dostum yanımda olduğu için rahatça daldım, sağda solda tek başına yürüyen erkek olsa da yanımdaki köpeğe bakarak çekindiklerini hissediyordum, rahatça fotoğraflarımı çekmeye başladım. Kızım sanki yıllardır yanımdaymış gibi sözümü dinliyor , ben fotoğraf çekerken sakince kenara geçip oturuyor ve beni bekliyordu. Asistanım , adını verdim ona. Ara yollar , dar merdivenler den korkmadan kızımla yürüyorduk, güzel fotoğraflar çektik birlikte, çok mutluyduk..

İkinci telaşım , bir dişi önderliğinde uzun zamandır gördüğüm 4 lü bir köpek grubuydu. Lider olan dişi bazen hırçın olabiliyordu ve bize nasıl tepki vereceğini düşünerek önlem almaya çalıştım. Ben daha önce defalarca onu sevdim ,konuştum ama yanımda yabancı hem de dişi bir başka köpek onun için sorun gibi gözükebilirdi. Uzaktan bizi gördüler ve havlayarak koşmaya başladılar, hemen yere çömeldim ve yine şşş…şşş diyerek onların konsantrasyonlarını dağıtmaya onları sakinleştirmeye çalıştım, kızımla hırlaştılar, oldukça ciddi şekilde, aralarına girdim, bir süre sonra sakinleşip birbirlerini koklayarak vedalaşıp ayrıldılar. İşte bu kadardı kavgaları, tamamen iç güdülerinin kurbanı olarak ama sonu tatlıya bağlanan.



Sahile indik birlikte, asistanım köpeğim benimle yan yana, arada elimi koklayarak eşlik ediyordu. Yorulmuştum, Kandilli kafede oturmayı düşündüm ama bir yandan bahçeye asistanımı nasıl sokacağımı düşünüyordum, ben girince beni dışarıda beklemesini umut ediyordum. Ben girince o da resmen sıvışarak inatla girdi. Ve beni görebileceği mesafede bahçe tarafına , güneşin altında güzelce yattı. Bir gözü ile beni izliyor bir yandan da dinleniyordu. Kahvemi içtikten sonra tam çıkmaya niyetlenirken dostuma bakmamla fırlaması bir oldu ,kapıya yöneldik kafenin görevlileri ellerinde kocaman bir kaşar parçası ile bana doğru gelip ‘ buyurun , köpeğinize verirsiniz dediler. O an adamlara sarılasım geldi, bu sevgiye alışık değildim. Kaptığım gibi kızıma koştum, afiyetle yedi. Geri dönüş için enerji toplamıştı. Yolda su birikintilerinden susuzluğunu giderdi….


İşte buydu ; sevgi, bir parça ekmek ve su birikintisi.. bu hayvanlar ne için varlar bu dünyada, tertemiz sevgilerini bize sunmak için değilse ne???


Not: bu hikayenin devamı da var, benimle evime kadar geldi maalesef ağlayarak ona veda etmek zorunda kaldım, evimde beni bekleyen diğer köpeğim olmasa ev köpeğim olarak alacaktım onu, içim acıdı, çok acıdı, günlerce sokakta bakındım onun için gidip seveyim diye , bir yandan da ümitlendirmeyeyim diye eski mahallesine dönmüş mutludur diye ümit ederek dualar ettim..


Not 2: Sevgili ‘İçimden geldiği gibi’ arkadaşım, Asistanımın fotoğrafını Facebookta görüp beğendiğin için ,benim de tekrar onu hatırlamamı sağladığın için ve bu anımı paylaşmama sebep olduğun için , bu hikayemi sana ve Asistanıma hediye ediyorum ))))

işte güzel Asistanım
 
 
nihal harmanlı
 
doğaya saygı, hayvanlara sevgi lütfen..

Pazartesi, Aralık 12, 2011

Kayın anne aşuresi

Aylardan aralık, dışarısı soğuk ama evin içinde tatlı bir telaş, sağa sola koşuşturmalar, hazırlıklar.. Yılların deneyimi az sonra şarkısına başlayacak.

Şarkının adı Aşure..

İcra eden hanımefendinin adı Ferhan hanım. Sevdiği gelinine Aşure yapımını öğretecek. Gelini meraklı telaşlı, hem izleyecek , hem yardım edecek, hem öğrenecek hem de fotoğraflayıp, hikayesini yazacak. İki kat telaşlı.



Aşure yapımı kalpleri ısıtan bir merasim halini almış, yüzler gülüyor, gözler meraklı. Malzemeler hazır. Her şey olması gerektiği gibi. Yılların deneyimi dedik ya, her şey ezbere, her şey ‘göz kararı’. Biraz ondan biraz bundan, bir tutam şundan azıcık da ötekinden.




İki akşam öncesi suya sevgi ile yatırılmış ana malzemeler bugün pişiriliyor. Bu işte , ana malzeme yok, her şey başlı başına ana malzeme.

Sabırla sorulan sorulara cevap veriyor Kayın anne, gelininin bu merakı içini eritiyor, bayıla bayıla deneyimini paylaşıyor, göstere göstere yapıyor, yaptırıyor.

Bakliyatlar pişiyor, bal tatlısı incir, altın sarısı kayısı ufak ufak doğranıyor. Gelini kuru meyveleri doğrarken kayın anne onaylıyor.





Çekirdeksiz üzümü, ardından kuru meyveleri de ıslatıyor. ‘Yumuşamaları için’ diyor, ‘yerken ağaza sert sert gelmesin…’




Ocakta fokurdayan iki tencere, birinde fasulye ve nohut diğerinde pirinç.




Yıl almış elleri ile portakal kabuğunu ufak ufak doğruyor kayın anne, acısını alsın diye bir taşım kaynatıyor onları. Turuncusuna bayılıyor gelin, seyre dalıyor.


Buğday önceki günden ıslatılmış, şişmiş kıvamını almış.

Aklına geliveriyor kayın annenin, ‘ koş odamda gül suyu var getir de içine katalım’ diyor keyifle, tam eski usul olacak bu aşure.



Bekleyen buğday güzelinin içine aktarıyor pişmiş fasulye ile nohudu, pirincini, üzümünü, kayısıları, incirleri , suyunu ilave ediyor. Sıra geliyor şekerine, döküveriyor usulca, tatlısı önemli. Tadıyor beğenmiyor, bir daha katıveriyor. Şimdi oldu. Başlıyor pişirmeye. Ee tabi birde kıvam önemli.. Buğday unu kıvam verici görevde burada.



Gelin , sunum da önemli diye düşünüyor olacak ki en güzel kaselerini çıkarıyor dolabın derinlerinden. Kaselere alma görevi onda. Elinde kepçesi, önünde altın sarısı , mucize tatlısı, başlıyor paylaştırmaya. Özenle, acelesiz döküyor aşureyi kâselere.



Ve diğer tören başlıyor ; süsleme..





İşte bu başlı başına bir olay , cevizler hazır, kuş üzümü , fıstık ve şahane tarçın ama en önemlisi kan kırmızısıyla Nar…

Uzata uzata paylaştırıyor süslemeleri , önce usulünce tarçın, ardından kırılarak cevizler, fıstık ve kuş üzümü , ayrı ayrı serpmek yerine , gelini, yorulmasın diye önceden Kayın anne karıştırmış onları, en sonunda kıpkırmızı narlar dökülüyor parmak aralarından kaselere, vurucu bir hal alıyor görüntü…

Bunca uğraş, bunca emek, harcanan zaman ve yorgunluk, o şahane kaseler dolusu mucizeyi görünce unutuluyor. Tatmak bile akıllara gelmiyor, öyle bakıp bakıp iç geçiriliyor.




Bu tarifin gramı ,kaşığı, bardağı yok. Her şeyin ölçüsü noktalı virgül ; tecrübe



Afiyet olsun mu? Olsun..
Oldu da )))


Hayvanlara sevgi , doğaya saygı gösterelim.

Pazartesi, Aralık 05, 2011

Burası bir ' ev ' aslında..

Burası bir ev aslında, sadece adı kafe, Kandillide ,iskelenin hemen karşı komşusu , huzurlu, sakin, şık. Bir evin oturma odası, dinlenme odası, mutfağı her şeyi..,



Bağıra bağıra göstermiyor kendini, öyle özel camları var ki onlar dikkatinizi çekip merak ettiriyor. Çok fazla özenilmiş, her cm karesi hesap edilmiş, her objesi mekânın bir parçası. Durup düşünüyorsunuz bu nasıl olur diye, başka yerlerde illa ki bir sakillik, fazlalık , yakışmamışlık bulunur ama burası öyle değil..


Birkaç aydır önünden geçtiğim ve dışarıdan göz attığım bu şık mekânı bu sefer keşfetmeye karar veriyorum ve kahve içmek için giriyorum. Gülümseyen yüzler bana ‘hoş geldiniz’ diyor. Öyle samimi ki ‘şekerli kahve ‘ dememe rağmen ,’nasıl yapalım, kaç şeker atalım’ diye soruyorlar, bunu çok seviyorum çünkü evimde içtiğim kahvenin aynısını yapmak istiyorlar. Kahvemi içerken etrafı inceliyorum, şık masalar, kişilikli sandalyeler, 2 olmadı 3 defa baktıran objeler. Seçtiğim koltuk klasik, Fransız tarzı, önümdeki şahane camlardan dışarıda sakince akan Boğaz ve süzülen gemileri ile içim huzur doluyor. Kahvem geldiğinde bu mekânı fotoğraflamak ve yazmak istediğime karar veriyorum, öyle bir anda geliveriyor işte. Soruyorum, Naz hanımı çağırıyorlar, içimden mutlaka negatif cevap alacağımı düşünerek bekliyorum, karşımda cıvıl cıvıl minyon bir genç kadın, beni dinliyor ve bu teklifime seviniyor. İşte o anda içimdeki ilham büyüyor! Mekânı fotoğraflamaya başlıyorum. Öyle çok detay var ki, öyle özel ki her obje.. her noktayı çekmeye çalışıyorum ve çektikçe ‘görüyorum’ ..Naz’ın ve annesinin kişiliğini, zarafetini , samimiyetini.. hayran kalıyorum..





Naz ile konuşunca amatör ruhunu hemen anlıyorum, içindeki heyecanı, aşkı, yaptığı işe duyduğu sevgiyi, ve sorumun cevabını alıyorum.. o burada yaşıyor, burası onun evi.. Sevdiği müziği, mantıklı tonda çalıyor, sunumlarını evinde yaptığı gibi yapıyor, yanında olan insanlara bunu aşılamış biri Naz. Herkes sanki evine misafir gelmiş, ona servis yapıyor gibi.. samimi , sıcak..







Naz durumu şöyle özetliyor ; ‘ hayatı ıskalamak istemedim, sevdiğim bir işi yapmak istedim’ ve işte o burada bunu yapıyor. Mayıs 2011 den bu yana ev-ofis-kafe mekânında gönlündeki işi yapıyor; insanları mutlu ediyor.








Kafe ‘nin üst bölümünde kendine çalışma bölümü yapmış, yine evinde gibi ve çok şık, yanına gidiyorum ‘buranın hikâyesi var mı ?’ diyorum. Gülümsüyor, ‘olmaz mı’ diyor ve anlatıyor;

Naz bu işe annesi ve bir ortağı ile niyet etmiş, ancak hesap çarşıya uymayınca annesi ile yola devam etmeye karar vermiş ve böylece bu şahane ortamı yaratmışlar. Öyle ki evlerinden objeler taşıyorlar. Pazartesi dışında her gün sabahtan akşam 18:00 e kadar orada geçiriyor vaktini.. kafesinde ki her noktaya, her gün bakıyor, aynı heyecanla, mutlulukla. Mucizevi dokunuşlar yapıyor.





                                                           ferahlamak isteyen?


                                        ayaklarınıız uzatın, kitabınızı alın birde müthiş çayınız..



Bu mekânda birde çok özel eşyalar ve objeler satılıyor, gümüşlükler, çok şık makyaj çantaları, özel tasarlanmış peçetelikler, çok ucuz değil ancak çok özeller.

Birde Ayvalık zeytinyağı var ki, şahane 





Kandilli Cafe aynı zamanda catering hizmeti de veriyor ve her organizasyona uygun şahane pastalar yapıyorlar. Geç saatlere kadar kahvaltı keyfi ve şahane yemekleri unutulmaz. Özel parti organizasyonu yapmak istiyorsanız burası bunu tam yeri, evinizde gibi, şık bir ortamda kusursuz müzik sistemi ile donatılmış bu mekân, kendinize veya sevdiğinize özel bir parti vermek için ideal.



uzun sohbetler masası..







Akşam 18.00 de kapatmalarının sebebi tahmin ettiğim gibi aile hayatlarına gösterdikleri saygıdan, hem Naz hem çalışanlar akşam 18.00 de evlerinde olmak üzere yola çıkıyorlar.




















                                                           iştah durumu nasıl ? ;)





noel ağacı birde böyle olur , şahane !




                                                                  vurucu altın parıltılar...




şahane yılbaşı...



Kafe’nin önündeki ağaca bembeyaz saten kurdeleler asıyorlar , dilek ağacı gibi ve Arnavut kaldırım taşlı arka bahçe özenle yapılmış.. Sevdiklerinize ya da sadece sevdiğinize güzel bir sürpriz yapmak, ya da kendinizi özel hissetmek için gidin ve bu yazdıklarıma nasıl hak verdiğinizi bana geri yazın ;)

















                                                                   detaylardaki zarafet...




yoldan geçerken bu daveti görüyorsunuz, hayır demek mümkün mü? 





                                                    dışarıdan cıvıl cıvıl ,içeriden huzur dolu...

İşte Naz ..:)




                                                                   ve işte olayın özeti ;

yerini sorun tarif edeyim :))))

Hayat bize sunulan bir armağandır ve böyle yerler bu armağanın süsleri.

Sevgiyle..

Nihal Harmanlı



Doğa’ya saygı duyalım, hayvanları sevelim