Perşembe, Ocak 06, 2011

Gökçeada gezisi 2009/sonbahar


GÖKÇEADA
Gökçeada tatiline ilk defa çok kalabalık bir arkadaş grubuyla gittik. Kalabalık olmak bir bakıma iyi ama çoğu bakımdan tavsiye edilmez :) .Her kafadan ses çıkması dışında kalabalık gruplarda uyumu yakalamak bazen zor olabiliyor.



ada'ya gelirsek: Yüz ölçümü açısından oldukça büyük bir ada. Bozcaada’nın kuzeyinde ve sanırım 6 katı büyüklüğünde. Öncelikle tatil, bir vapur bekleme kuyruğu kabusu ile başlıyor. Yaklaşık 5 saat kuyruk bekliyoruz. 1 tane gemi var ve bu geminin gidiş gelişi 1 saati aşıyor.


Nihayet gemideyiz. Tatlı bir ege rüzgarı yol boyunca bize eşlik ediyor. İner inmez hüsrana uğruyoruz. Adanın giriş kısmı o kadar sıradan, ruhsuz ki ilk göze batan  kötü bir yapılaşma ki içimden ‘acaba yanlış bir karar mı verdik ‘ diye endişeye kapılıyorum.


Kalacağımız pansiyon internetten araştırdığım BARBA YORGO adındaki Rum , Yorga amcaya ait. Tepe köyde (adanın en yüksek noktasındaki köy )yer alan bu pansiyona ulaşmamız 15 dk. sürüyor. Etraf Keçi dolu, sahipli ,sahipsiz,  bunu seviyoruz. Zaten adanın içine girdikçe güzellikleri görmeye başlıyorsunuz çünkü içerilere doğru Rum evleri dokuyu bozmuyor, hatta uyum sağlıyor ancak girişteki çirkin yapılaşma maalesef Türklere ait..
Meydandaki pansiyon;
köy girişindeki pansiyon;


Tepeköy, oldukça şirin ,ufak bir Rum köyü. Etraf terkedilmiş evler ile dolu. Ufacık bir meydanı var. Meydana ulaştığımızda duruyoruz, hoşumuza gidiyor :) Kalınacak pansiyon , meydandaki eski bir ev, içini geziyoruz ve görüyoruz ki burada sadece 6 kişi kalabiliyor :( biz 10 kişiyiz,  bu , yaşadığımız ilk ufak çaplı sorun. Barba Yorgo bize köy girişinde başka yerlerim daha var diyor. Ekipten birkaç kişi orayı görüp geri geliyorlar ve orada kalamayacaklarını ifade ediyorlar. Sorun çıkmaması adına biz 4 kişilik ekip orada kalmayı kabul ediyoruz ve sorun çözülüyor.

terkedilmiş ilk okul



Herkes yerleşince köyün, meydanda bulunan kahvesinde dinleniyoruz, kahve /çay içiyoruz. Türk pek yok. Ortam şahane, muhabbet güzel. Ardından köyü keşfe çıkıyoruz. İnanılmaz yerler ,evler görüyoruz. Savaştan kaçarken her şeylerini bırakmışlar. İnsan düşünmeden edemiyor, bu insanlar nasıl bir korku ile evlerini terk etmişler. Yıkıldı yıkılacak evlerin içine dikkatlice giriyoruz, yerlerde saçılmış kap kacak, kadın elbiseleri, çürümeye yüz tutmuş yataklar, örtüler .. Düşünceler gerilere gidiyor.. neler olmuş burada? Yıllar yıllar sonra bazı Rumlar evlerine dönüp restore edip yaşıyor ama çoğu ev boş ,belki sahibi bile göç etmiş bu diyardan. Köy dedikodularına göre Amerikalılar burayı keşfetmiş ve yavaş yavaş ev alma girişimlerinde bulunuyorlarmış. Yürümeye devam ediyoruz, köyün en tepesinde , ki adanın da en tepesine geliyoruz. Burada tek başına şahane bahçesi ile terk edilmiş bir ev daha. Burada ne güzel hayat yaşanır diye geçiriyoruz içimizden..





Gökçeada’da görülecek ve yapılacak ‘ şeklinde bir liste yapmaya çalışırsak;


AYDINCIK : burada bir göl var ve hemen yanı başında deniz. Bu gölde çamur banyosu yapılabilir ve denizde sörf. Zaten buraya geldiğimizde kalabalığa çok şaşırdık, sanki güneyde bir sörf cenneti. O kadar çok yabancı sörfçü var ki şaşırıp kalıyoruz. Paraşüt ile yapılan sörf, burada almış başını gitmiş, Bulgarlar sörf okulu bile kurmuş.. biz uyuyoruz. Bir süre onları izledikten sonra yeni yerler keşfetmeye gidiyoruz.
çamur banyosu yapılan göl ;
adadaki genel görüntü ;


                                                                                                          çamaşırhane ;
DEREKÖY : buda şahane köylerden biri, tamamı eski evlerden oluşuyor. Çoğu terkedilmiş, hayalet şehir gibi.. insan uzaktan bakınca ürküyor. Marmaros şelalesi var diye okumuştum ama biz bulamadık. Eski çamaşırhaneler ve zeytinyağ fabrikası görülmeye değer, kilise ve manastır var.   zeytin yağa fabrikası















ZEYTİNLİ KÖYÜ: burada meşhur dibek kahvesini ve madamın tatlısı ile sakızlı muhallebiyi mutlaka yiyin. Bu köy oldukça kalabalık.


KALEKÖY :Cenevizlilerden kalma kale ve balık restoranları ziyaret edilebilir.


KUZU LIMANI: peynir kayalıklar (burası denizden görülebilir), plaj

mezarlık ;



ESKI BADEMLI KÖYÜ: eski , terkedilmiş evler.


Birde Tepeköy’ün en tepesine çıkarsanız (ki bizim takımdan 3 deli o kayalıkları tırmandı) foklar ile karşılaşmışlar .



ekip'in bir kısmı ;


Adadan organik, inanılmaz lezzette ADA marka zeytinyağı almanızı şiddetle tavsiye ederim. Adada Çanakkale üniversitesinin sanırım bir kampüsü var ve birkaç bölüm daha 2010 da eklenecekmiş. Ada için bu iyi mi kötü mü tartışılır.
Rum teyzemiz ;






işte deniz,işte kalıntı ;


hayat belki de budur ;

Sevgiler


Nihal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder